Sadakat
Sadakat, doğru düşünmek, doğru konuşmak, doğru davranış sergilemek ve aynı zamanda doğruluğu kalbde korumak demektir. Bu mânâdaki sadakat, izafî bir tabir olup belli bir ölçüsü de yoktur.
SADAKAT NEDİR?
Sadakat, doğru düşünmek, doğru konuşmak, doğru davranış sergilemek ve aynı zamanda doğruluğu kalbde korumak demektir. Bu mânâdaki sadakat, izafî bir tabir olup belli bir ölçüsü de yoktur.
Sıdk sıfatı da; tıpkı ismet, emanet, tebliğ ve fetanet gibi, enbiyâ-i izâmın sahip olduğu sıfatlardandır. Bu sıfatlar, onların hususiyetlerindendir. Buna onların hâssası da diyoruz. Hâssa, kâmil mânâda herhangi bir kimsede bulunup bir başkasında bulunmayan özellik demektir. Dolayısıyla sadakat, zirve noktada enbiyâ-i izâmda bulunur. Ve onu sadece ‘söz doğruluğu´ şeklinde yorumlamak da eksik bir anlayıştır. Sadıklar, kalbleri doğrulukla dopdolu olan ve tamamen Allah´a kilitlenen insanlardır. Onların kalbî dünyalarındaki bu durum her zaman davranışlarına da aksedecektir. Zira onların kalbleriyle, söz ve davranışları arasında herhangi bir farklılık söz konusu değildir.
Sıdkta zirveyi tutan enbiyâ-i izâm kalb, söz ve davranış bütünlüğü içinde tamamen Allah´a kilitlenmiş kimselerdir. Bu ölçüdeki sıdkla ittisafı ‘Allah´ın sadık bir bendesi olma´ mânâsına anlamak da mümkündür. Bu itibarla da nebilere, Allah´ın boynu tasmalı birer kapıkulu, bizlere de onların halâyıkı nazarıyla bakabiliriz. Evet onlar, “Allah´ın kendilerine buyurduklarına karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler.” gibi emredilen şeyleri harfiyen yerine getirir ve göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa muhalefet mülâhazasına girmezler. Bazıları onlar için değişik mütalâalarda bulunsalar da, enbiyâ-i izâmın sıfatları mevzuunda bizim mülâhazamız budur. Onlar hakkında Kur´ân-ı Kerim´de tedip mahiyetinde söylenen sözler, onların hayallerine akseden bir şeyin daha baştan önünü kesmeye matuf ilâhî tembih demektir.
Enbiyâ-i izâm, daima iç-dış bütünlüğü içinde yaşamışlardır. Aksi takdirde onların hayatlarında az bir inhiraf söz konusu olsa, hemen hızlı bir tembihle kalblerinin yanına getirilirler. Nitekim “Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık). Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.” mealindeki âyet, onların durum ve konumlarındaki böyle bir ciddiyeti hatırlatır.
Nebilerden sonra en büyük sıddîk, Hz. Ebû Bekir´dir.
“Sıddîk”, bağlı bulunduğu şeyi her şeye tercih edecek kadar dengeli ve temkinli olan ve bütün hayatını ona göre programlayıp yaşayan insan ise –ki öyledir– Hz. Ebû Bekir en büyük sıddîktir.
SADAKAT ÖRNEĞİ
Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar. Hemşireler, önce pansuman yapmışlar ve :
‘Biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini’ söylemişler.
Yaşlı bey huzursuzlanmış;
“Acelesi olduğunu, röntgen istemediğini” söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
“Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.
“Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” deyince.
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş.
Hemşireler hayretle :
“Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyor sunuz?” diye sormuşlar.
Adam buruk bir sesle:
Ama ben onun kim olduğunu biliyorum...
SADAKATLE İLGİLİ SÖZLER
Sadakat, eğer onu taşıyacak gücü yoksa insana çok ağır gelebilir. (Spartacus)
İddiacı ol ama haset seni yıkmasın Hak doğruya yardımcı bu aklından çıkmasın Yüksel başın dönmesin ihtirasla kör olma Taş atana ekmek at Sakın ha nankör olma. (Atakan Korkmaz)
Para ile alınan sadakat daha fazla para ile mağlup edilir. (Seneca)
Sevdiğine bağlı kalmak için uğraşmak sadakatsızlığın ta kendisidir. (La Rochefaucauuld)
Yemine gerek görmeyecek kadar sözlerine sadık ol. (Dale Carnegie)
KAPLAN YAVRUSUNUN SADAKATİ
Uzaklarda bir ülkede, ormanla kaplı bir ada varmış. O kadar güzel bir yermiş ki cennet gibiymiş.
Bu ormanın kralı aslan değil, pençesi ve dişlerinin keskinliğiyle ünlü bir kaplanmış. Bu kaplan bütün vahşi hayvanları sindirerek adanın mutlak hakimi olmuş.
Kabahati olanı derhal cezalandıran ve vazifesini iyi yapanı mükafatlandıran bir kralmış.
Bütün hayvanlar onu hem çok sever, hem de çekinirlermiş.
Kaplanın henüz çok küçük bir de yavrusu varmış. Kaplan, büyüdüğünde krallığı ona bırakmayı düşünüyormuş. Ancak, ömrü buna yetmemiş.
Yavru henüz çok küçük olup, babasının yerine geçemediğinden, hayvanlar arasında taht kavgaları başlamış. Nihayet, aslan hepsine üstün çıkarak kral olmuş.
Yavru kaplan, önceleri, aslanın kendisine bir kötülük yapabileceği düşüncesiyle bir süre ortalıklarda görünmemiş. Biraz büyüdükten sonra bir gün aslanın huzuruna çıkarak;
–“Hizmetinize girmek istiyorum!” demiş.
Genç kaplanın, açık sözlülüğüyle huzuruna çıkması aslanın çok hoşuna gitmiş ve kaplanın teklifini kabul etmiş.
Genç kaplana değişik görevler vermiş, çok cesur ve bir o kadar da sadık biri olduğunu görmüş.
Gel zaman git zaman, genç kaplan aslanın en yakını ve sırdaşı olmuş.
Günlerden bir gün, adanın uzak bir bölgesinde bazı huzursuzluklar çıktığı haber alınmış. Aslan birçok hayvanın içinden kaplanı seçmiş. Yanına asker vererek, onu huzursuzluğu gidermesi için oraya göndermiş.
Genç kaplanla adamları yola çıkmış. Hava o kadar sıcakmış ki sanki gökten ateş yağıyormuş.
Yürümüşler, yürümüşler; herkes “Birazdan dinleniriz herhalde!” diye düşünerek yürümeye devam ediyormuş, ama genç kaplanın durmaya niyeti yok gibiymiş.
Askerler bir ara:
–“Biraz dinlenelim. Yola çıkalı saatler oldu” deseler de kaplan;
–“Hayır, aslan kralımız durup dinlenmeden gitmemizi emretti” diyerek yürümeye devam ediyormuş.
Nihayet, gidecekleri yere varmışlar. Huzursuzluk çıkaranları korkutup bir daha yapacak olurlarsa cezalandıracaklarını söyleyerek güvenliği sağlamışlar.
Görevlerini bitirdikten sonra geri dönmüşler. Aslan onları kapıda karşılamış. Genç kaplandan sonucu öğrenince çok memnun kalmış.
Ayrıca, adamlarından genç kaplanın yoldaki davranışını da öğrenmiş ve kendisine olan sadakati çok hoşuna gitmiş. Yanına çağırtıp
–“Benden sonra sen kral olacaksın!” diyerek genç kaplanı ödüllendirmiş.
Yıllar sonra aslan ölünce, kaplan onun yerine kral olmuş. Böylece iyi, sadık ve çalışkan biri olmanın mükafatını almış.
SADAKATLE İLGİLİ AYETLER
Allah buyurdu ki: "Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah onlardan razı olmuş, onlar da O´ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur. (Maide 119)
Kur´ân´da İsmail´i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.(Meryem 54)
(Bunu Allah), sadıklara sadakatlerinden sormak için yaptı. Kâfirler için ise acı verecek bir azab hazırladı.(Ahzab 8)
Müminlerdendir o erler ki Allah´a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canınıverdi), kimi de beklemektedir.Onlar,ahidlerinihiç değiştirmediler. (Ahzab 23)
Çünkü Allah sadıklara sadakatleriyle mükafat verecek, dilerse münafıklara da azab edecek veya tevbe nasib edecektir. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcıdır. Çok merhamet edicidir. (Ahzab 24)
"Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." (Saffat 105)
Onların vazifesi itaat ve güzel söz söylemekti. Sonra iş kesinleşince Allah´ın emrine sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu. (Muhammed 21)
Herhalde sana bey´at edenler ancak Allah´a bey´at etmektedirler. Allah´ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah´a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir. (Fetih 10)
Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah´a, ahiret gününe, meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık urumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır. (Bakara 177)